Scan barcode
A review by fillireads
Şeytan Tozu by Leo Perutz
5.0
Okuması çok zevkli ve akıcı bir kitaptı. İlk kez tanıştığım yazar, dilini benimseyebilir miyim diye korkumamın yersiz olduğunu gösterdi bana. Perutz'un kitabının çıkar çıkmaz yasaklanması çok anlaşılır, çünkü kitleleri zehirlemekten bahseden, toplumun büyülenip din adına yapabileceklerini eleştiren ve bunu yaparken de güldüren bir öyküsü var.
Monarşi yanlısı Baron'a saldıran Rus Hanedanın düşmüş prensine şunu yaptırıyor Perutz: "Hemen arkasında Prens Praksatin, Rurik hanedanının son ferdi, Rusça Enternasyonal'i bağırarak söylerken, kırmızı bir bayrağı sallıyordu (sy- 149)."
Kitapta çavdar mahmuzu mantarı üreterek önce tüm köyü sonra tüm insanları "imana geri getirmeyi" planlayan monarşi yanlısı bir Baron, ona yardım eden kimya uzmanı asistanı Bibiche ve yaptıklarını engellemek isteyen biz papaz ve ana karakterimiz Dr. Amberg bulunuyor. Dr. Amberg olayları engellemek için çok geç kalıyor hatta olay örgüsü ile birlikte sürükleniyor diyebiliriz. Doktorumuzun tek düşündüğü ise sevgili Bibiche'si bu arada. Doktorun Baron'u engellemek için tek yaptığı ufak bir fikir münakaşasını geçmiyor. Şöyle bir konuşma geçiyor aralarında sy 84'te:
"Barona göre, yazgıyı belirleyen irsiyetti, halkın iradesi değil; ayrıca halkın iradesi diye bir şey yoktu zaten, varsa da ona önce bir kanıtlasınlardı. Ona göre, monarşinin bizim ya da başka bir dönemin sosyolojik gerekçelerine ihtiyacı yoktu. Monarşi zamandan bağımsızdı, onun gözünde de en iyi devlet biçimi değildi gerçi, ama tek meşru olanıydı. Dinin bir parçasıydı monarşiye inanmak.
Bir taşra aristokratının ağzından duyduğum için pek de şaşırmadığım bu tür görüşleri savunmakta özgürdü tabii. Ama sonra, sanki gayet doğal bir şeymiş ve ben zaten biliyormuşum gibi şunları söyleyiverdi:
'Almanya'nın, Avrupa'nın bir geleceği varsa, bu gelecek Tanrı inayeti imparatorluğunun, Alman Milletinin Kutsal Roma İmparatorluğu'nun yeniden kurulmasına bağlı.'
'Ne dediniz?' diye haykırdım büyük bir şaşkınlıkla. 'Alman Milletinin Kutsal Roma İmparatorluğu'nun yeniden kurulmasının hayalini mi kuruyorsunuz? Asırlar boyu dünyanın alay konusu olmadı mı bu?"
Kitap doktorun kendisini bir hastane odasında bulmasıyla başlıyor. Kendisinin hatırladığı ve hastanedeki doktorların kaza sebepleri pek uyuşmuyor. Hikaye boyunca ana karakter mi sanrı görüyor yoksa olanlar gerçekten oldu mu diye ikilemde kalıyorsunuz. Hatta kitabın sonunda bile kesin bir yargıya varmak zor. Belki de yazar neye inanmamızı istiyorsak ona inanmamız için bize bir seçenek sunuyor.
Kitapta geçen çavdar mahmuzu gerçekte de var olan, bulaştığında kişilerde sanrılar görülmesini sağlayan bir mantar. Orta Çağda pek çok insanın histeri nöbeti geçirmesine sebep olduğu da bir gerçek. Daha önce başka film ve kitaplarda bahsi geçmiş ancak ben kaçırmışım. Hakkında okunacak çok ilginç şeyler var.
Monarşi yanlısı Baron'a saldıran Rus Hanedanın düşmüş prensine şunu yaptırıyor Perutz: "Hemen arkasında Prens Praksatin, Rurik hanedanının son ferdi, Rusça Enternasyonal'i bağırarak söylerken, kırmızı bir bayrağı sallıyordu (sy- 149)."
Kitapta çavdar mahmuzu mantarı üreterek önce tüm köyü sonra tüm insanları "imana geri getirmeyi" planlayan monarşi yanlısı bir Baron, ona yardım eden kimya uzmanı asistanı Bibiche ve yaptıklarını engellemek isteyen biz papaz ve ana karakterimiz Dr. Amberg bulunuyor. Dr. Amberg olayları engellemek için çok geç kalıyor hatta olay örgüsü ile birlikte sürükleniyor diyebiliriz. Doktorumuzun tek düşündüğü ise sevgili Bibiche'si bu arada. Doktorun Baron'u engellemek için tek yaptığı ufak bir fikir münakaşasını geçmiyor. Şöyle bir konuşma geçiyor aralarında sy 84'te:
"Barona göre, yazgıyı belirleyen irsiyetti, halkın iradesi değil; ayrıca halkın iradesi diye bir şey yoktu zaten, varsa da ona önce bir kanıtlasınlardı. Ona göre, monarşinin bizim ya da başka bir dönemin sosyolojik gerekçelerine ihtiyacı yoktu. Monarşi zamandan bağımsızdı, onun gözünde de en iyi devlet biçimi değildi gerçi, ama tek meşru olanıydı. Dinin bir parçasıydı monarşiye inanmak.
Bir taşra aristokratının ağzından duyduğum için pek de şaşırmadığım bu tür görüşleri savunmakta özgürdü tabii. Ama sonra, sanki gayet doğal bir şeymiş ve ben zaten biliyormuşum gibi şunları söyleyiverdi:
'Almanya'nın, Avrupa'nın bir geleceği varsa, bu gelecek Tanrı inayeti imparatorluğunun, Alman Milletinin Kutsal Roma İmparatorluğu'nun yeniden kurulmasına bağlı.'
'Ne dediniz?' diye haykırdım büyük bir şaşkınlıkla. 'Alman Milletinin Kutsal Roma İmparatorluğu'nun yeniden kurulmasının hayalini mi kuruyorsunuz? Asırlar boyu dünyanın alay konusu olmadı mı bu?"
Kitap doktorun kendisini bir hastane odasında bulmasıyla başlıyor. Kendisinin hatırladığı ve hastanedeki doktorların kaza sebepleri pek uyuşmuyor. Hikaye boyunca ana karakter mi sanrı görüyor yoksa olanlar gerçekten oldu mu diye ikilemde kalıyorsunuz. Hatta kitabın sonunda bile kesin bir yargıya varmak zor. Belki de yazar neye inanmamızı istiyorsak ona inanmamız için bize bir seçenek sunuyor.
Kitapta geçen çavdar mahmuzu gerçekte de var olan, bulaştığında kişilerde sanrılar görülmesini sağlayan bir mantar. Orta Çağda pek çok insanın histeri nöbeti geçirmesine sebep olduğu da bir gerçek. Daha önce başka film ve kitaplarda bahsi geçmiş ancak ben kaçırmışım. Hakkında okunacak çok ilginç şeyler var.